Skip to main content

Multiple Skleroz Hastalığının Ortaya Çıkışında ve Takibinde Beslenmenin Rolü

Multiple skleroz (MS), santral sinir sistemini etkileyen, otoimmun olduğu düşünülen kronik bir hastalıktır. MS’de, sinir liflerini koruyan miyelinlere karşı antikor üretimi sorumlu tutulmaktadır. Bunun sonucu olarak miyelin yıkımı (demiyelinazyon) ve akson hasarı görülür. MS genellikle genç erişkinleri etkiler ve genç erişkinlerde özürlülüğün en önemli nedenlerinden birisidir. Görülme sıklığı coğrafi özelliklere göre değişkenlik göstermekle birlikle 2-200/100.000’dir. Tahmini olarak ülkemizde 50.000’nin üzerinde MS hastası bulunmaktadır. MS’de sık görülen semptomlar yorgunluk, görme bozuklukları, yürüyüş bozuklukları, denge bozuklukları, kas güçsüzlüğü, kas gerginliği veya kas spazmları, unutkanlık, mesane ve bağırsak problemleridir.

 MS’in klinik olarak 4 tipi vardır ki bunlar;
  1. Ataklarla seyreden MS (Relapsing Remitting Multiple Sclerosis – RRMS): Akut atakları izleyen tam veya tama yakın düzelmelerin görüldüğü, ataklar arası ilerlemenin görülmediği MS tipidir.

  2. Sekonder Progresif MS (SPMS): Atak ve iyileşmelerle giden, genellikle 5-6 yıllık bir dönemin ardından atak sayısının ve düzelmenin azaldığı ve özürlülüğün giderek arttığı ikincil ilerleyici MS tipidir.

  3. Progresif Relapsing MS: Ataklar izlense de başlangıcından itibaren sürekli bir klinik ilerlemenin görüldüğü klinik tablodur.

  4. Primer Progresif MS (PPMS): Hastalığın başlangıcından itibaren iyileşme olmaksızın ilerleyici bir seyir gösteren MS tipidir.

MS tanısını koyarken ana prensibimiz, SSS (Santral Sinir Sistemi) içindeki lezyonların ve neden olduğu klinik tablonun zamanda ve mekanda yayılımımın gösterilmesi ve benzer özelliklere sahip alternatif hastalıkların klinik ve/veya inceleme yöntemleri ile dışlanmasıdır. Bazı olgularda tanı klinik ve laboratuvar bulguları ile kolaylıkla konulabilir. Ama bazıları için bu kadar kolay değildir. Özellikle KiS döneminde ve atipik klinik özellikler ve MRG görüntülerine sahip olgularda tanı güçlükleri yaşanmaktadır. Böyle olgularda bazen tanı, klinik ve radyolojik takip sonunda kesinleştirilir. Kesin MS tanısını koymayı sağlayacak palognomik bir klinik veya laboratuvar bulgu olmadığı için yıllardan beri tanı kriterleri oluşturmaya yönelik çalışmalar yapılmıştır ve en son 2017 yılında McDonald tanı kriterleri ile revize edilmiştir.

Tanı koyarken mutlaka yardımcı laboratuvar testlerinden de faydalanılmaktadır. Beyin omurilik sıvısı (BOS) incelemesi, Evoked potansiyelleri (VEP-SEP-BAEP) bize tanı şüphesi olan durumlarda katkı sağlamaktadır. Özellikle 2017 McDonald tanı kriterleri ile BOS ‘un önemi bir kez daha anlaşılmıştır.

MS tedavisi; atak, koruyucu ve semptomatik tedavi olarak sınıflandırılabilir. Atak tedavisinde steroid ve ciddi ataklarda plazmaferez kullanılmaktadır. Koruyucu tedavi seçenekleri son yıllarda gittikçe artmakta ve hastanın kliniğine, atak sıklığına, atak şiddetine, MRG bulgularına ve daha birçok faktör göz önünde bulundurularak planlanmaktadır. Semptomatik tedavide ise hastanın MS bağımlı olarak ortaya çıkan semptomlara yönelik çok farklı tedavi yollan ve yöntemleridir, her sorun ayrı ayrı değerlendirilmeli ve hasta için en uygun tedavi modalitesi belirlenmelidir.

Beslenme İlkeleri

Vücudun kendi enerji ihtiyaçlarının karşılaması için fonksiyonları koruması ve çok çeşitli besinler alması gerekmektedir. Bunlar yağlar, karbonhidratlar, vitaminler, mineraller, vital elementlerdir. Tüm besinlerin dengeli olması için yeterli miktarda alınması gerekir. ihtiyacımız olan besinlerin yeterli miktarda alınması, çeşitli olması ne çok ne az uygun bir kombinasyon halinde alınması önerilmektedir. Dengeli beslenmek şarttır.

Vücudun ihtiyacı olduğu kadar yemek gerekmektedir. Yemek için zaman ayırmalı ve gıdalar çiğnenmeden yenilmemelidir.

Yatmadan 2 saat öncesinde yemeği bitirmelisiniz. Saat 8 gibi akşam yemeği, 10 gibi ara öğün ve 12 gibi uyku olacak şekilde.

Günlük kalori ihtiyacımız aşağıdaki gibidir:

Yaşlar


15-19 Yaş

19-25 Yaş

25-51 Yaş

51-65 Yaş

>65 Yaş

Erkekler


1820 Kcal

1820 Kcal

1740 Kcal

1580 Kcal

1410 Kcal

Kadınlar


1460 Kcal

1390 Kcal

1340 Kcal

1270 Kcal

1170 Kcal

*Hareketsiz Kişiler İçin Geçerlidir.

Yağ tüketiminin etkisi uzun zamandır araştırılmaktadır. Yağ asitleri anti-inflamatuar beslenmenin anahtarıdır. Omega-3 ve omega-6 yağ asitlerinin kullanımının temeli olarak immunmodülalör aktivitesi olduğu ileriye sürülmüştür.

Doymuş ve doymamış yağ asitleri enerji sağlayıcı olarak büyük önem taşır. Bunlar bağışıklık sistemini destekler ve birçok hastalığa karşı direnç sağlarlar. Doymuş yağ asitleri hayvansal yağlarda çok fazla miktarda bulunmaktadır. Doymamış yağ asitlerinin koroner kalp hastalığı riskini büyük ölçüde azalttığı bilinmektedir.

Linoleik asit, omega 3 ve omega 6 yağ asitleri esansiyel yağ asitleridir. Esansiyel yağ asitleri kan yağı ve kolesterol düşürücüdürler. Önemli olan çoklu doymamış yağ asitleri omega 3 ve omega 6 yağ asitleridir. Linoleik asitler zeytinyağı, soya fasulyesi yağı, keten tohumu yağı, kenevir yağı, çörek otu yağında yüzde 70’e yakın oranlarda yoğun bir şekilde bulunur.

Genelde omega 3 yağ asidi beslenmede yeterince alınmalıdır. Bulunduğu en mükemmel yerler maalesef beslenme alışkanlığımızda çok yeri olmayan krill, somon, uskumru gibi yağlı balıklardır. Omega 6 yağ asidi ay çiçek yağı, buğday tohumu yağında ve bilhassa bitkisel diyet margarinlerde bulunur. Beslenme fizyolojisinde özel öneme sahip olan şey omega 3 yağ asidi ve omega 6 yağ asidi miktarından çok bunların orantısıdır. Olabildiğince omega 6 yağ asidi alımı azaltılmalıdır.

Trans yağ asitleri: Bitkisel yağların sertleştirilmesi ile trans yağ elde edilir. Bunlar ısıtılmış haliyle ekmeğe sürülür. Sert şekildedir ve dayanıklıdırlar. Fakat trans yağlar vücut için toksik etkilere sahip olup, hiçbir şekilde tüketilmemelidir. Yapay trans yağlar aleskleroz riskini artırır, kalp ve bağırsak hastalıklarında da artışa neden olur. Karışık hazır baharatlar, cips, trans yağ ile yapılmış tatlılar, fast food yiyecekler yenilmemelidir. Paketli gıdaların bir kısmında yüksek miktarda trans yağ vardır. Paketli gıdaların etiket bilgilerini dikkatle okumalısınız. Trans yağ içermez yazanları tercih etmelisiniz.

Çoklu doymamış yağ asitlerinin insan sağlığına olumlu etkisi vardır. Tekli doymamış yağlar balık, fındık gibi ürünlerde bolca bulunur. Damar tıkanıklığı, kalp krizi riskini artırdığından trans yağlar ise mutfağımızdan tamamen çıkarılmalıdır.

Antioksidanlar Nedir?

Antioksidan seçici olarak diğer maddelerin zararlı oksidatif ürünlerini engelleyen kimyasal bileşendir. Antioksidan etkisi deney olarak taze soyulmuş elmaya limon damlatın ve limondaki antioksidan vitamin C bulunduğundan elma çok çabuk kahve rengine dönüşür. Bu nedenle vücut için gerekli olan antioksidanları sağlamak için düzenli şekilde çeşitli sebze ve meyveler tüketilmelidir. Dengesiz tek taraflı beslenme, nikotin ya da alkol tüketimi oksidatif stresi artırabilir.

Vücutta meydana gelen serbest radikaller antioksidanlar tarafından yeterli şekilde yakalanamazlar ve zararlı oksijen radikallerine dönüştürülür. Ayrıca yapay antioksidanların fazla alımı da zararlıdır. Gallatlar lezzet korumak ve bayatlamayı önlemek amacıyla üretimde sıvı yağlar ve margarinlere eklenir. Ayrıca günümüzdeki kozmetik ürünlerinde antioksidanlar bulunur. Derinin yaşlanma sürecinde olumlu etkisi olduğu için uygulanır.

En etkili 5 Antioksidan:

1. Vitaminler

2. Mineraller

3. Eser elementler

4. Enzimler

5. Fito besinler (aynı zamanda bioaktif bitkisel bileşenleri ya da fito kimyasallarda denir)

Fito besinler meyve, sebze, baharat, kuruyemişler ve tohumlarda bulunan ve aktif olarak insan sağlığına destek veren bitki özü moleküllerdir. Bu moleküller bitkilere renklerini, aromalarını vererek, bitkilerin bağışıklık sistemini oluştururlar. Tek bir meyve ya da sebze yüzden fazla phylonutries içerebilir.

Serbest radikal yakalayıcıları Vitamin A, Vitamin, C, Vitamin E ve β-karoten

Vitamin A, Vitamin C, Vitamin E ve β-karoten serbest radikallerin yıkımına katılan önemli antioksidandırlar. Bunlar zarar verici iltihap habercilerinin araşidonik asit dönüşümünü engeller. Dengeli beslenmede sağlıklı insanlar için bu vitaminler yeterlidir. Multiple skleroz gibi kronik iltihaplı hastalıklarda Vitamin C, E ve β-karoten ihtiyacı daha fazla olabilir, çünkü enflamatuar sürecinde serbest radikaller fazlalaşır. Böylece serbest radikallerin enflamaluar süreci devam etmesin diye ya da belki tetiklemesin diye bu vitaminlerin yeterli miktarda alınmasına dikkat edilmelidir. Sadece yeterli miktarda alındığında detoksifikasyon devresinin tüm bileşenleri enflamasyonu önleyebilir. Bilinmelidir ki bu vitaminler sağlıklı beslenmede alınan ilaç tedavisini de destekler. Gıda takviyeleri sadece doktor tavsiyesi sonrası alınmalıdır.

β -karoten (Provitamin A) Vitamin A

β-karoten yağda çözülen vitaminlerden olduğundan mutlak yağla birlikle alındığında vücuda girer. β-karoten bilhassa sarı-turuncu sebze ve meyvelerde bulunur.

Vitamin C (Askorbik asit)

C Vitamini bağ dokusu, bağışıklık sistemi ve çeşitli hormonların yapısı ve kollojen oluşumu için önemlidir. Ayrıca bağırsaklardan demir emilimini arttırır. Antioksidan etkisiyle serbest radikallerin saldırısına karşı korur. C vitamini özellikle meyvelerin kabuklarında bulunur.

Vitamin E (Alfa-tokoferol)

E vitamini vücudumuzda önemli antioksidanlardandır. Vitamin C ile birlikle oldukça etkili bir oksijen radikalleri avcısıdır. Sadece vitamin C ile birlikte E vitamini aktif haline gelir. Vitamin E bitki tohumlarında ve bundan elde edilen sıvı ve katı yağlarda bulunur. Buğday tohumu yağ ay çiçek yağı, badem yağ ay çiçek çekirdeği, fındık, kanola yağ}, yer fıstığı, cevizde bol miktarda bulunur.

B 12 vitamini

B 12 vitamini miyelin formasyonunda anahtar rol oynar ve sinir hücrelerinin korunmasında esansiyeldir, aynca immunmodülalör bir etkisi de vardır. B 12 vitamini eksikliği bozulmuş miyelin yapımına yol açabilir. Bu durum, immunmodülalör ve nörotrofik aktivitelerin azalması ile ilişkilidir. Balık, Kırmızı et, yumurta, peynir, ciğer, ıspanak, domateste bol miktarda B 12 vitamini bulunur. Günlük ihtiyacımız 2400 ng seviyesindedir.

Antioksidan tüketim kuralları:

  • Biyolojik yetişenler gıdalar güvenlidir. Taze meyveler daha iyi ve ucuzdurlar.

  • Gıdalar uzun süre kesilmiş ve ezilmiş şekilde bekletilmemelidir.

  • Gıdalar tüketiciden mümkün olduğunca taze şekilde alınıp tüketilmelidir.

  • Organik gıdalar tüketmeye daha dikkat edilmelidir.

  • Gıdaları mümkün olduğunca az hazırlanmalı ve yavaş ısıtılmalıdır.

  • Kötü kombinasyon: Süt antioksidanlardaki (bilhassa Davonoidler) antioksidan görevlerini yapmalarını engeller. Ondan dolayı çayı ya da kahveyi sütlü içmek ya da kahvenin yanına sütlü tatlılar almamalıdır. Hatta kakaodaki antioksidanı elde etmek isterken sütlü kakao içilmemelidir. Sütlü çikolata kakaodaki antioksidanlığı alır onun yerine bol kakaolu bitter çikolata tüketilmelidir. Benzer durum yoğurtta da vardır, meyveli yoğurt, salataların üzerine yoğurt sosu yerine sade yoğurt tüketilmelidir.

Antoksidandan zengin beslenme için ipuçları:

  • Meyveli yoğurt yerine sade süt veya yoğurdu tercih edin.

  • Her gün 1 elma (yeşil veya kırmızı) yiyin.

  • Portakal yerine greyfurt, kuru üzüm yerine yaş üzüm tercih edin.

  • Cips çerezleri yerine ay çekirdeği, çetene, ceviz, fındık alın.

  • Limon çayı, zerdeçal çayı, meyan kökü çayı (yüksek tansiyonu olmayanlara tek) tüketin,

  • Sade yeşil çay veya zencefilli yeşil çay için

  • Yemeklerinizi zerdeçal ve karabiberle baharatlandırın.

  • Yeşillikleri tercih edin, yeşil yapraklı sebzeler, salata gibi gıdaları bolca tüketin.

Multiple Skleroz Gelişmesinde Beslenmenin Rolü

MS’de ailesel yakınlık, olguların küçük bir kısmında görülmektedir. Coğrafi konum ve diyet MS insidansını etkileyen çevresel faktörlerdir. Epidemiyolojik çalışmalar, MS prevelansının ekvatordan kutuplara doğru arttığını ve bunun D vitamini ile ilişkili olabileceğini öne sürmektedir.

D Vitamini kolekalsiferol vücutta kalsiyum ve fosfat dengesini düzenlenmesi ve bunun yanı sıra kemiğin dayanıklılığından sorumludur. İki önemli D vitamini vardır. Biri bitkisel olan D2, diğeri de hayvansal olan D3 dür. Güneşle olan UV ışınlarının yardımıyla vücut cilt üzerinden kendisi üretir.

En fazla yağlı balıklarda bulunur. D vitamini eksikliği en fazla bilineni kalsiyum metabolizması dolayısıyla da kemik erimesine ve kemikte acılı şekilde kırıklarına yol açabilir. Son çalışmalar vitamin D nin şimdiye kadar sanıldığından çok daha önemli olduğunu gösteriyor. D vitamini eksikliğinin enfeksiyonların gelişiminde de önemli rol oynadığı görülmektedir.

Vitamin D eksikliğinde aktivasyon reaksiyonu olmaz. Bağışıklık sistemi zayıflar. Soğuk algınlığı hastalığında bile yüzde 40 fazla riski olduğu vitamin D eksikliği ile alakalıdır. Güneş vitamin D oluşumunu etkiler. Vücut günlük ihtiyaç olan 5 mikrogramın yüzde 90’ını güneş ışınlarından endojen sentez yoluyla karşılar. Günde yaklaşık 30-60 dakika eller ve yüze güneş ışığı girmesi günlük ihtiyaca yeterlidir.

Kış aylarında güneşteki D vitamini yeterli değildir. Sonuç olarak D vitamini seviyesini yüksek tutmak için diyette mutlaka yağlı balıklar tüketilmeli ve güneş ışığı almak ihmal edilmemelidir.

Eser elementler vücudumuzda çok az miktarda bulunurlar. Bazıları vücut için hayati bir önem taşır. Vücudumuz bunu kendisi üretemediği için düzenli şekilde gıdalardan, içtiğimiz sulardan ve solunum yoluyla alınız. Sağlıklı kişilerde eser elementler beslenme yoluyla aldıkları günlük ihtiyaçlarını yeterince karşılar. Bağışıklık ile ilgili hastalıklarda buna daha fazla ihtiyaç olabilir. Sağlıklı beslenme yoluyla ama bu ihtiyacın çoğu karşılanır. Bazı durumlarda gıda takviyeleri tavsiye edilir. Bu preparatlar ancak her zaman olduğu gibi sadece hekimin onayı ile alınmalıdır, zira burada bazı fazlalıklar diğer eser elementlere zarar verebilir. Bakir, selenyum ve çinko gibi eser elementler antioksidan enzimlerin etkinliğini arttırır.

Bakır: Özellikle kepekli tahıllar, fındıkgiller, kahve, çay, kakao, bazı yeşil sebzelerde, balık ve kabuklu deniz ürünlerinde bulunur.

Selenyum: Bilhassa balık, et, yumurta, tahıllarda ve fındıkgillerde bulunur.

Çinko: En fazla hayvansal gıdalarda, peynir, et, bazı balık türlerinde, özellikle kabuklu deniz ürünlerinde kepekli tahıllarda ve fındıkgillerde bulunur.

Kalsiyum: MS de osteoporoz olma nedenlerinin en başında genelde hareketsizlik ve yeterince egzersiz yapılamaması gelir. Hastalık süresince yorgunluk daha da şiddetlenebilir, dengesizlik ve düşme korkusu ile beraber hasta hareketini gittikçe kaybeder. Bunun bir sonucu kemik kırıklarına yol açabilir, sonuç olarak hasta tedavi ve rehabilite edilemez.

Buna ek olarak MS de alınan kortizon ilacı da kalsiyum eksikliğine yol açar. Bu nedenle MS hastalarında daha sık osteoporoz rahatsızlığı görülür. Günlük yaklaşık 1000 mg kalsiyum kişi için yeterli miktardır. Haşhaş, susam, soya fasulyesi, keten tohumu, lahana, kakao, kuru fasulye, brokoli, süt ve süt ürünleri kalsiyumdan zengin besinlerdir.

Multiple Skleroz Hastaları Hangi Diyeti Yapsınlar?

MS tedavisinde önerilen diyetler için internet araştırmasında pek çok diyetin geniş bir şekilde kullanıldığını ve güçlü bir şekilde önerildiğini görmekteyiz.

Yıllardır, Swank diyeti ve Kousmine diyeti (hayvansal yağlardan düşük ve çoklu doymamış yağ asitlerinden zengin) gibi pek çok diyet yaygın olarak öne sürülmüştür. Allerjensiz, glutensiz, sükrozsuz ve tütünsüz, çiğ besin, pektinsiz ve fruktoz kısıtlı, Cambridge ve diğer sıvı kısıtlı diyetler ve Hebener diyetleri önerilmiştir. Çuha çiçeği yağı, balık yağları, vitaminler, mineraller, serebrositler, aloe vera ve “enzimler” ve “megaskorbik” tedaviler de oldukça yaygındır.

MS’li hastalarda beslenme problemleri immün sistemin bozulmasına yol açabilir. Bu da mental fonksiyonu, kas gücünü etkiler ve spesifik besin ögesi eksiklikleri riskini arttırır ve bu MS’in klinik belirtilerinin artmasına neden olabilir. MS’de obezite durumu da görülebilmektedir. Hastalarda fazla kiloluluğa yol açan hareketsizlik, yetersiz enerji harcaması, steroidler, antidepresanlar ve inaktif günlük yaşamı içeren pek çok faktör bulunmaktadır. Diğer yandan, obezite ve sağlıksız beslenme davranışı yatağa bağımlı hastalarda bası yarası veya tromboz gibi komplikasyonlara yol açabilir, var olan engelliliği daha da kötüleştirebilir.

Sonuç olarak hastalarımızın mutlaka diyetisyen ve doktor kontrolünde diyetlerinin düzenlenmesi buna göre eksik olan vitamin, mineral değerlerinin yerine konulmasını önermekteyiz. MS tedavisinde kullandığımız koruyucu tedaviler ve fiziksel rehabilitasyon ne kadar önemli ise beslenme de bir o kadar önem arz etmektedir.

Editörler: Doç.Dr. Haluk GÜMÜŞ & Diyetisyen Güneş AKSÜS